10 Şubat 2015 Salı

'Kağıt üstünde'1982

'Kağıt üstünde' diye bir söz öbeği vardır bilirsiniz. Evdeki hesabın çarşıya uymama durumlarının anlatımından tutunda en çok teorinin pratiğe olan neredeyse ezeli uyumsuzluğuna birebir uyum sağlar bu öbek.
 Hepimizin ağzında sakızdır,kanunlar,işleyiş, uygulanmama sorunları ve benzerleri. Bu yüzden, aslında haklı olarak çok eleştirilen, darbe ürünü olan, dünya konjonktüründe 'baskıcı' kabul edilen 1982 Anayasa'sının bizlere ne vaad ettiğine 'kağıt üstünde' bir bakmak istedim. Madde metinleri ne diyor, nasıl bir düzen, nasıl bir ülke vaad ediyor kısa da olsa ele almakta fayda var. Hele ki Anayasa değişikliğinin ülke gündemine oturmak üzere olduğu şu günlerde, aday metinlerin mevcut metne kıyasla ne denli özgürlükçü ve refahı kollayan şekilde adil hazırlandığını da görebilmek adına...

Koca Anayasayı madde madde ele almayacağım, böylesi hem sıkıcı olur hem de konumuzdan sapmış oluruz. Sadece genel yaşayışla ilgii anayasal güvenceye alınmış durumlardan bahsedeceğim.
n
İlk 4 madde zaten malum, devletin şekli başkenti gibi hususlar anlatılıyor. Ardından gelen madde ise tabiri caizse dananın kuyruğunun koptuğu yerlerden bir tanesi;
V. Devletin temel amaç ve görevleri
MADDE 5.– Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

Sosyal hukuk devleti, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi, refahı korumak,thöleri korumak... En başta sosyal hukuk devleti dediğimiz zaman, kişilerin sosyal güvenceye sahip olduğu, sosyal tesisler ve kurumlar vasıtasıyla günlük hayatın devletçe birey lehine refaha yönelik geliştirildiği, hukuk bağlamında gerçekten eşitlik ve hakkaniyet prensiplerinin hakim olduğu bir düzenden bahsetmek gerekir.  
Yani, evinde evcil hayvan besleyenlere dahi aylık ödenek verilen,ücretsiz spor alanları,kütüphaneler ve bilimum tesisin halk yararına inşa edildiği bir devletten bahsetmek gerekir bugünkü medeniyet düzeyinde. Amacım Türkiye'de böyle değil deyip örnekler sıralamak değil, onun değerlendirmesi size kalmış,ben sadece olması gerekeni anlatmaya çalışıyorum, bugün gerçekten baskıcı kabul edilen bir anayasanın bile aslında nasıl bir toplum düzeni vaad ettiğini açıklamaya çalışıyorum. 
Hele ki hukuk devleti demek, yasama ve yürütmeden tamamen bağımsız bir yargıyı içinde barındıran devlet demektir. 'Kendi yaptığın yasaya uy' şeklinde çevrilen Fransızların ünlü ilkesinin açıklamasıdır bir anlamda. Üstünler hukuku değildir, herkese hukuktur. Hırsızlık,her daim hırsızlıktır mesela,adı yolsuzluğa evrilmez. Ya da yüksek yargı siyasilerin satranç tahtasına dönmez,bağımsızığını korur ve hukukçular tarafından idare olunur. İşte mevcut anayasanın güvenceye aldığı hukuk devleti olma ilkesi,bunu da gerektirir. 
Bu bağlamda en basitinden 10.madde açıklayıcı olacaktır, uygulama bir yana,en üstün kanun olan anayasa da bile eşitlik ilkesi şu şekilde güvenceye alınmıştır: 
X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10.– Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Bunları anlatıyoruz, bir cümleyle anayasanın aslında ne olduğuna da değinelim. Ne işe yarar anayasa,niye vardır,diğer kanunlarla ilgisi nedir? Bu soruların cevabı basittir,anayasa,diğer tüm kanunlardan üstün olan,tüm kanunların kendisiyle uyum içinde olmak zorunda olduğu,devletin temel işleyişini ve özelliklerini gösteren en üstün yasadır. 11.madde de bu tanımı destekler niteliktedir:  
XI. Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
MADDE 11.– Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

Peki,sosyal hukuk devleti olmanın yanında, temel hak ve özgürlüklerin de devlet tarafından korunması gerektiğine anayasa metninde yer verildiğini gördük, akla tek bir soru geliyor muhtemelen,nedir bu thöler?
Basitçe sayma yoluna gidilirse, kişinin maddi-manevi varlığı,kişi dokunulmazlığı,din ve vicdan hürriyeti,kişi hürriyeti,zorla çalıştırma yasağı,özel hayatın gizliliği (burada bu parantezi açtım çünkü güvenlik maksadıyla her sokağa takılan mobeselerin bile bu hükme aykırı olduğu sayfalarca tartışılmıştır,uzaya fırlatılan uydular gibi ilk aşamada bu hükme aykırı olduğu akla gelmeyen durumlar ise güncel tartışma konuları olup dünya genelinde özellikle yargı ve akademik çevrelerde popüler tartışmalardır.) Konut dokunulmazlığı,yerleşme ve seyahat hürriyeti(özellikle devletin egemenlik alanının dahi kısıtlandığı bugünlerde bu hükme de yeterince uygulama alanı kalmadığı bazı bölgeler açısından özellikle tartışılmaktadır.) Düşünceyi açıklama ve YAYMA hürriyeti. Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum. Anayasa, sadece düşünceyi açıklamaktan değil,yaymaktan da bahsediyor. Yani istediği kadar güncel herhangi bir hükumetin veya hakim olan genel kanının ne kadar dışında olursa olsun bir düşünce yayılabilir. Bu anayasal olarak güvence altındadır. Zaten anayasanın devamında,basım ve yayım hürriyeti de bu hükme paralel niteliktedir. Kimse düşüncelerini yaydı diye mimlenemez. Bunun sınırı da yine anayasaca belirlenen genel ahlak ve ülkenin bütünlüğü gibi hususlardır.
Bir diğer hürriyet ise bilim ve sanat hürriyeti.  
IX. Bilim ve sanat hürriyeti
MADDE 27.– Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Bu madde çerçevesinde, devletin ilk başta açıklanan temel amaç ve görevleri doğrultusunda da düşünüldüğünde,devletin bu hürriyeti gerçekleştirmek için gerçekçi bütçeler oluşturması ve altyapıyı kurması aslında anayasal bir ödevidir. Bu alt yapı sadece belli alanlara kanalize edilmemeli, bilim ve sanatın her alanı, anayasanın lafzından çıkan basit bir yorumla,ayrım gözetmeksizin desteklenmelidir. 

Veya, toplumun okumayan kesimine medyaca dayatılan her toplantı ve gösterinin ülkeyi bölmeye yönelik ve devlete ters olduğu algısına karşı da anayasada güvence vardır. Şöyle ki;
 B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
MADDE 34.– (Değişik: 3.10.2001-4709/13 md.) Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Yani, normal şartlarda,hiç bir izne tabi olmadan,bir anayasal hak olarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne, sade vatandaşlar olarak sahip bulunmaktayız. 

A. Hak arama hürriyeti
MADDE 36.– (Değişik: 3.10.2001-4709/14 md.) Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

- Bu madde kapsamında, mahkemelerin önceden aldığı harç giderlerinin durumu epeyce tartışmalıdır. Avans ödenmesi durumu, bir çok kişiyi hak arama hürriyetinden mahrum etmekte diyemesekte,caydırmaktadır. Gider avansı olarak mahkemelere peşinen yatırılan giderlerin bu hükme uygun olarak düzenlenmesi uygun olacaktır. Dikkat çekmek istediğim nokta şudur ki,aslında tamamen kanıksadığımız bir durum olan mahkeme açarken peşin avans ödemek bile, düşünüldüğü zaman anayasaya aykırı düşmektedir. Anayasanın günlük hayata pozitif etkilerinin bu kadar kısıtlı olması da,zannediyorum okumama ve düşünmeme alışkanlığından gelen normal bir durumdur.

Başka bir hak olan eğitim hakkı çerçevesinde,anayasada şu fıkra bulunmaktadır:
'İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.' - Sadece bu fıkra kapsamında düşünüldüğünde bile, bırakın sadece kitapların bedava verilmesini,kırtasiye giderlerinin dahi devletçe karşılanması gerekmez mi? 2015 yılında dahi maddi imkansızlıklardan dolayı okuyamayan çocukları düşününce,devletin anayasanın yüklediği bu ödevi ne denli gerçekleştirdiği ortadadır. Yani zaten,devlet anayasa gereği kitapları ve bugün vermediği bir çok parasal yardımı yapmak zorundadır.Hatta eğitim kelimesinin anlamı öğretimden çok daha farklı olup, sadece ders kitabı ve test malzemelerini değil, bireyin birey olarak yetişmesi içi gereken tüm bileşenleri içermektedir. Okuma kitaplar,okul gezileri,kültür turları gibi gelişmiş ülke çocuklarına zaten ücretsiz sunulan imkanlar gibi örneğin.  Ek olarak yine anayasa 'Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.' demektedir.

Toplu iş sözleşmesi,grev ve lokavt gibi haklarda anayasal güvenceye alınmıştır. 
Bir diğer madde ; 
VIII. Sağlık, çevre ve konut
A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması
MADDE 56.– Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Maddeden anlaşıldığı üzere, temiz bir çevrede insanca yaşamak,anayasal hakkımızdır. Bu bağlamda,çöplerin toplanması,genel temizliğin sağlanması,park ve bahçelerin yapılıp bakımının yapılması gibi önümüze her daim minnet beklentisi içinde sunulan şeyler,aslında zaten en temelde devlete anayasaca yüklenmiş bir ödevden başkası değildir.  4. Bölüm olan siyasi hak ve ödevlere girmeden, refah ve insanca yaşam ile ilgili son bir  iki maddeyi de olduğu gibi kopyalayıp yazıyı bitiriyorum,bu maddelerde yıllarca lütuf gibi önümüze sunulan şeylerin aslında anayasal bir zorunluluk ve bireyler içinse anayasal bir haktan başka bir şey olmadığını gözler önüne seren hükümler bulunmaktadır,bu son bir iki örnek şu şekildedir: 
B. Sporun geliştirilmesi
MADDE 59.– Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.
Devlet başarılı sporcuyu korur.

X. Sosyal güvenlik hakları
A. Sosyal güvenlik hakkı
MADDE 60.– Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.
B. Sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler
MADDE 61.– Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.
Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.
Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.
Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.
Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur.

C. Yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşları
MADDE 62.– Devlet, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının aile birliğinin, çocuklarının eğitiminin, kültürel ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla bağlarının korunması ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması için gereken tedbirleri alır.

XI. Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması
MADDE 63.– Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.
Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.

XII. Sanatın ve sanatçının korunması
MADDE 64.– Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.