14 Kasım 2014 Cuma

Duygumsal Sorgulamacıklar

Ufak bir sınav dönemi atlattım bugün. Sevindim bitti diye. Sonra durdum ve düşündüm, diğerine 1 ay var , zaten yapacak bir çok işim var ne diye rahatlıyosun? Ne diye rahatlamıştım?
  Belki hayatın yüklediği toplam ağırlıktan bir kısmının üzerimden eksilmesiyle rahatlamıştım, ama aslında rahatlamamıştım.  Belki herkes rahatladığı için rahatlamıştım, belki öyle yapmamın gerektiğini düşünmem gerektiğini düşündükleri ve düşündürdükleri için rahatlamıştım. Ama rahatlamamıştım. 

Bütüncül bakmak gerek demek  ki . Sınav gelir sınav biter, bir sonraki gelir, bir sonraki gider, başka sınavlar gelir, öteki taraf için olanı hep burdadır vs. vs. .. Demek ki hayat bu , böyle bir şey. 

Adetim olmamasına rağmen Zeki Müren şarkısı açık arka planda, 'bulamazsın, bulamazsııınn benim gibi seveni ' demekte kendisi.  O da geçip gitmişti bu bütüncül bakılan resimden. Aynı benim gibi, bizim gibi bitmeyeceğini sanmadığını bilinç olarak dışarı çıkartıp, içten içe bitmeyeceğini umarak, sonsuz olduğunu varsayarak, ancak onun haricinde loş ışıktan az ışığın olduğu ortamlarda yalnız ve yatıyorken aklımıza üşüşen ölüm düşüncesine engel olamayarak, yaşayıp var olmak, olmamak. 

İçten içe herkes farklı değil mi ? Ergenlik yıllarına özgü bir şey değil bu. Ekonomi sınıfında aynı anda bir uçakta seyahat eden 650 kişide o uçakta geçici olarak o sınıfta olduğunu, kendisinin aslında 'Business' sınıfına ait olduğunu , ilerde asla ekonomiden bilet alması gerekmeyeceğini, bu 'geçici' durumun bir an önce biteceğini düşünen o 650 yolcunun 650' si de bu düşüncenin kendine has olduğunu da düşünmekte. 

İnsanlarla aynı olmadığımızı düşündüğümüz müddetçe aynıyız. Ama aynılıktanda farklı olduğumuzu bilmedikçe kurtulamayız. 

Nedir farklı olmak?  Gereksinim duymakla olunan bir şey midir? Olunan bir şey midir? Olan bir şey midir? Mc'Donalds'mıdır? Steve Jobs mudur? Yoksa fiyat performans ürünü Vestel almak mıdır? 

Farklı olmak , farklı olunabilme sınırları içersinde debelenmek midir? Yoksa 'şuna göre şundan farklı'olmak mıdır sadece? İlla aynının olmaması mıdır? 

Yoksa zaten doğal olan mıdır? 

İhtiyaç nedir? Maslow üçgeni midir sadece? Yoksa esas ihtiyaçlar sinapsislerde mi başlamaktadır? Materyalistseniz kimyanızda, değilseniz ruhunuzda yaşadığınız bir şey midir aşk? 

Niye unutulmak istemeyiz? Madem ölüme inanıyoruz, ölünce inancınız varsa ahiret hayatında olacağız ve bu dünyada unutulup unutulmamayı düşünemeyecek kadar meşgul olacağız o zaman nedir bu var olagelebilme telaşı? Hele ki materyalistsek, yok olup tözüne döndükten sonra senin arkandan kim konuşmuş kime ne? Sen yoksun ki artık.  Salak mıyız yoksa biraz, insanlık olarak? 
Yoksa içten içe inandığımız , daha doğrusu Süleymanın başaramadığını başarabilme arzumuzun körüklediği bir beklenti mi bu? 

Her zaman faal durumda olan pragma eğilimimiz nerede bu durumda? Kapital dünyanın işleyişine bakarsak herkesin zaten ana karnına düştüğü anda sahip olduğu bu pragma, mevzu kendini gerçekleştirme durumuna gelince , ortaya bir şey koyma eğilimi ortaya çıkınca,aptal moduna mı giriyor yoksa? Yoksa ise, aslında sonsuz olabilme, bilinme isteği , meşhur üçgenin ilk basamağını mı oluşturuyor? Yoksa temel ihtiyaçların temeli sadece egosal doyumluklar mı? 
Eğer öyleyse, ki evet öyle, o zaman para kazanma isteğimiz hedonizmden değil de egoizmden mi geliyor? Zevk almak için değil de , farkımızı ortaya koymak mı bizi motive ediyor? Hatırlanmak, iz bırakmak, damga vurmak adına mı çıkarıyoruz vardiyamızı? Hedonizm olsaydı, daha masumdu , mantıklıydı en azından. 

Canavarlaşmışçasına canavarlaştığını inkar eden insanların ülkesinde, yapılan haksızlık dile getirildiğinde 'sizinkilerde bunu yaptı ama' cevabının verildiği körler sağırlar diyarında, sanki bu cevap yapılanı doğru kılıyormuşçasına,  pragmalarımızla, prangalarımızla, sağlıcakla.. 










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder