27 Nisan 2015 Pazartesi

Bilimin ve Hukukun Egosu ile Modernite

Hukuk ve bilim. Ayrı olmadığının herkesinin aslında farkında olduğu ama zihinlerimizce ayrılan iki kavram. Ütopyayı oluşturan şey hukuktur, düzendir, süpersonik icatlar olmadan da ütopyalar kurulabilir. Ama distopyalar kurulamaz. Ancak, bilimin sözde rasyonelliği(neden sözde olduğunu birazdan açıklayacağım) hukuğu şekillendiriyor gibi modern bir anlayış külliyen kaçınılması gereken bir anlayıştır. Çünkü materyalizmle müthiş bir hukuk sistemi kurmak imkansızdır.Bilim ise materyalizme dayanmaktadır. Bu bağlamda ideal düzen, hemen her zaman geçerli olan kurala binaen karma sistemdir. Karma sistemde, rasyonellik,toplumların idealleriyle,dokularıyla, hassasiyetleriyle örülmüş bir biçimde karşımıza çıkmalıdır.
Ancak, bugün bilim asla açıklayamacağı şeyleri açıklamak için uğraşıyor, hipotezlerini aksi asla iddia edilemez doğrularmış gibi hakim medya aracılığıyla zihinlere pompalıyor. Ve tüm dünyanın düzenini de cevabını bulmadığı ve ek olarak bulamayacağı da bir çok konuda sadece teori ve hipotezler üreterek ve bunlara mutlak doğru gözüyle bakıp tüm insanlığa batı çıkış noktasıyla pompalayarak ideal dediği düzeni kurmaya çalışıyor. Sadece rasyonellikle mükemmele varmak imkansızdır, gözetilmesi gereken mutlak bir denge vardır.

Elbette, bu dogmalardan sıyrılması için bilimin ve hukukun önce egolarından sıyrılması gerekmekte.Bugün dünyanın en önde medya kuruluşları deyince aklımıza hangileri geliyor? En basitinden Discovery-Nat Geo-BBC ilk anda dilimizin ucunda.
Bu kanalların ortak özelliği bilim perspektifinden bakıldığı zaman nedir? Cevap açık, hepsi daha teori olmaktan öteye gidememiş ve kanımca gidemeyecek olan Evrim Teorisini mutlak bir doğru olarak önümüze sunmakta. Aksi olamaz, çünkü modern bilim temellerini bu sistem üzerine attı. Çünkü modernite de her şey akılla açıklanabilir olmak zorunda. Aksi iddia edilemez çünkü modern insan insanlığın zirve noktasıdır. Evet, modern insanı(elbette sadece bir kısmını) insanlığın zirvesi olarak görmek bugün modern bilimin içine düştüğü müthiş bir çelişkidir. Her ne kadar kendisi aksini iddia ediyor gibi görünse de modernitenin içinde bulunduğu durum bu egoyu ve çelişkiyi açıkça göz önüne sermektedir. Şöyle ki, madem sürekli gelişeceğiz, madem bilim dogmatik değil, her şey yanlışlanabilir,o zaman neden bütün sistem evrim teorisi üzerine kurulu? Bugün bütün çalışmalar neden evrim teorisi referans alınarak yapılıyor? Bir çoğuda çıkmaza giriyor. Dogmatik olmayan ve sürekli sorgulayan bilim, neden değişmez nokta olarak bin bir eksiğe sahip bir teoriyi baz alıyor?

Hatta durumu daha net ortaya koymak açısından, bilim bugün ego sahibi olmuştur ve dogmatik hale gelmiştir diyorum çünkü, bugün hakim medya ve hakim parasal güç tarafından desteklenen her bilimsel proje EVRİMİ KANITLAMAK ÜZERE FAALİYET GÖSTERİYOR. E hani bilim sürekli kendisini eleştiriyordu? Sürekli kendisini yanlışlayıp ilerlemeyi sağlıyordu? Bu konuda herkesin malumu olduğu üzere göz önündeki tüm çalışmalar bilimin kendi kendini doğrulaması üzerine. Bu apaçık ve müthiş bir çelişki değil midir? Neden hakim medyada evrimi yanlışlamaya daha mükemmel teoriler üretmeye yönelik hiç bir çalışmaya yer verilmiyor? Neden sürekli olarak evrim teorisi ve uzantıları daha teori aşamasında olmalarına rağmen mutlak doğrular olarak önümüze sürülüyor ve daha da kötüsü dogmatik bir şekilde bunların kesin doğru olduğuna iman edilerek doğrulanmaya çalışılıyor. Bu mu modern bilim? Kendi iddiasını doğrulamaya çalışan, bu  yüzden objektiflikten ve sorgulamaktan uzaklaşmış,aciz, sorgulamayı unutmuş ve dogmatikleşmiş bir bilim görüyorum apaçık.

Tüm bu görüşlerin kaynağı, insan aklının algılayabildiği hatta algılayamadığı her şeyi kavramsal/kuramsal açıklayabileceğine olan inançtır. Bu inançta yine yumurta civciv olayı gibi bilimin egosundan ve dogmatikliğinden kaynaklanır. Neden her şey akılla kavranabilir olmak zorunda? Duygular dahi sadece akılla açıklanamıyorken milyonlarca girift kavram nasıl sadece rasyonaliteyle cevap bulacak? Tüm bu sorular neden hakim medya tarafından sorulmuyor. Aksine,hakim medyanın pompaladığı ve çok  temelliymiş gibi sunduğu görüşlere inanan ve savunan kimseler kendisini müthiş zeki sansınlar diye toplumsal mühendislik yapılıyor. Sınırlandırılmış aydınlanma olarak nitelediğim bu hususu da başka bir yazımda detaylı yazacağım.

Bugün yapılan tüm deneylere ve araştırmalara bakalım, Milyarlarca dolar evrim teorisinin doğruluğunu ispatlamak için harcanıyor ve soğuk savaş yıllarından beri somut büyük sonuçlar alınabilmiş değil. Değişik maymun türü keşifleri inanılmaz bilimsel buluşlar gibi müthiş bir medya gücüyle pompalanıyor bazen o kadar. Veyahut, bir devlet kurmaya yetecek bütçeyle oluşturulan CERN deneyinin de en temel amaçlarından birisi yaratılışı rasyonel bir hale getirip açıklamak,yani oradan evrimi doğrulamak.

Sanırsın ki evrim doğrulansa bütün açlık sefalet adaletsizlik son bulacak. Tam tersi arkadaşım, gerçek manada, insan aklına gözleri görmeye başladığından beri çizilen zihin sınırlarını kaldırarak düşündüğümüzde, bilimin kendi egosu için çalışmasını bırakmasını sağladığımızda, rasyonelliği limit olarak görmeyi bıraktığımızda esasen ideal düzene kavuşma umudu doğar.

Her şeyin cevabı olarak gördüğümüz insan aklı milyonlarca yıldır hala adalet nedir, iyi nedir,kötü nedir sorularına dahi cevap verebilmiş değil. Bu kadar basit olguları dahi salt akılla oturtamamışken sadece normlara ve normlarında bilimin dogmalarına dayalı bir düzende nasıl bir ideallik bulabiliriz?

İnsanlık akıldan ibaret değildir, insanlık kendisine yine kendisinin biçtiği sınırlarla kendisini çevirmemelidir. Bugün en sorguladığını zanneden  ve kendini toplumdan farkı görüp buna binaen içten içe üstünlük taslayan adamlarla hayatı boyunca köyünden çıkmamış çobanların arasında zihin olarak fark soğan zarı kadardır. Her ikisi de kendince hayatı sorguladığını zanneder. Çobanın aklını eğer izliyorsa TV'deki ATV-KANAL D-Samanyolu ve köy halkının adetleri yontarken, Cihangir elitinin kafasını BBC-NAT GEO ve tayfası yontmaktadır.  Her ikisi de başkasının istediği şekilde düşünmekte ve konuşmaktadır. Her ikisi de sorgulamayı bırakmıştır, bir farkla,çoban sorgulamayı baştan bırakmıştır, Cihangir eliti ise başlayamadan sorguladığını zannederek.
İşte bu, bilimin ve egosunun kaynağı bu. İnsanın egosu, her şeyi bilirimci tavrı. Netice de bilimi de insanlar yapıyor. Ve bu ego kaynağını oradan alıyor sonra geri iade ediyor.

Hukuka geçelim. Bugün dünya üzerinde mutlak adaleti sağlayabilmiş tek bir devlet tek bir küçücük toprak parçası yoktur. En adil en insanca yaşanılan yerlere kaba taslak değinelim.
Avrupa,bugün tüm zenginliğini ve gelişmesini madenlerini ve enerjilerini tükettiği halklara borçludur. Şirketler yoluyla sömürmek,sömürmeyi legalleştirse de adil yapmaz. Avrupa bu refahını kendisinden başka hiç kimseyle paylaşmamaktadır. Bugün öz avrupalılar en rahat işlerde çalışırken bizim Avrupalı saydığımız Bulgarlar Romenlar hatta Polonyalılar bile en ağır ve en zor işlerde en düşük maaşlarla çalışmaktadırlar. Serbest dolaşım ve mükemmel hukuk sistemi diyorduk değil mi?
Daha kendisi içinde bile adil bir sosyal düzen oluşturamamış ve refahını dünyanın geri kalan %95'lik kısmına borçlu olan bir yapıdan bahsediyoruz. Ve bu %95 lik kısmın havasını suyunu kirlettiği, madenlerini enerjilerini sömürdüğü halde en ufak bir yardım yapmakta bile yıllarca çekinen,sessiz kalan bir yapıdan bahsediyoruz. Normatif olmak, kaynağı bilimden almak bunu gerektirir çünkü.

Bunlar klişe elbette, ancak bu durumun  en temel sebeplerinden bir tanesi ise yazının diğer konusu olan Hukukun egosudur. Bugün legal olarak şahlar piyonları sömürebilmektedir. Bunun kaynağı ise en iyi hukuk olarak gördüğümüz hukuk sistemlerinin buna izin vermesidir. Hukuk kendisini tıpkı bilim gibi gelişmeye kapatmıştır. Hiç bir gelişme yoktur ki büyük şirketlerin tarafında olmasın. Bugün dünya düzeninin şirketler tarafından oluşturulduğu ve yürütüldüğü ve yürütülmesi gerektiği fikri farkında olarak veya olmayarak tüm hukuk sistemlerine yerleşmiştir. İşte bunun altında yatan sebep de hukukun egosudur. Kendini en mükemmel şekilde görmesi, bugünün hukukun en iyisidir şeklinde bilinçaltı görüşüdür.

Bariz bir örnek vereyim, Nürnberg mahkemelerinde, Yahudilere karşı insanlık suçu işleyen askerlerin yargılanması sırasında çok büyük bir hukuksal sorun ortaya çıkmıştı.Bu insanların yaptıkları şeyler, o zamanın kanunlarına göre suç değildi ki! O zaman bu insanlar neye göre yargılanacaklardı? Evet, yargılanmaları vicdan gereği idi ama hukukun yerleşmiş bir suç yoksa ceza da yoktur anlayışı vardı. Yani davranış o dönem de suç değilse ilerde onun yüzünden yargılanamazdınız. Madem insanları sabun yapmak o dönem suç değildi, o zaman bu fiili yapan insanların suçu neydi? İşte bu sorular kapsamında hukukun egosunu inanılmaz şekilde ortaya çıkaran tartışmalar başladı. Bir görüş uygulanması gereken hukuk bugün uyguladığımız hukuktur, çünkü en iyi hukuka ulaşmış durumdayız anlamında bir savunma yaptı. Yani, dünya tarihinin bugün bile en iyi hukuk sistemlerinden kabul edilen bir sistem, bu görüş doğrultusunda kendisine dedi ki hukuk artık gelişemez, bugün ki değer yargılarına göre cezalarını verelim ve adalet yerini bulsun.

Bu nasıl bir egodur? Bu nasıl bir dogmatikliktir? Açık açık artık daha fazla gelişemeyeceği için bugünün kurallarını uygulayalım deniyor ve kendini tüm gelişmelere kapatıyor bu sistem. Bu nasıl bir çelişkidir. Aynı durum, diktatörlük döneminde de olduğu için değil midir ki o askerler insanları sabun yapabildi. Yani en iyi sistemin mevcut sistem olduğuna inançtan ötürü askerler insanları katletme yetkisiyle donatılmadı mı? Diyelim o günün sistemiyle ceza verdiniz ve idam kararı çıktı askerler hakkında, çok değil 30 yıl sonra yani bir insan ömrünün yarısı kadar bile olmayan bir zaman diliminde tüm yargılar değişti,idam cezası artık neredeyse tarihe karıştı. Ee? Ne oldu, hani mevcut sistem en iyi sistemdi? Bugün hepimiz hapis cezasının tek cezalandırma türü olduğu hissiyatındayız. Belki daha iyisi var? Daha adaletlisi var? Ama biz daha rasyonel aklımızla iyinin ve adaletin ne olduğu sorusunun cevabını bulamamıştık daha değil mi?

Bugün tüm dünyaya Avrupa merkezli aşılanmaya çalışılan hukuk sisteminin acizliği ve adaletsizliği, dünyadaki tüm kaynakların toplam nüfusunun %18'inin refahı için kullanılmasından da hareketle ortadadır. Bugün dünya aç, bugün dünya da TV'ye yansımayan milyonlarca katliam var. Bugün biz henüz fark etmediğimiz şeyleri kaybettik ve hiç sahip olmadığımız için farkına dahi varmayacağız. Bugün sınırlar var yahu. En basitinden demir çitlerle örülü bir dünya da yaşıyoruz biz.

Demek ki bu olmamış, rasyonel akıl kendi dogmalarıyla başa çıkamadığı için bu kadar ilerleyebilmiş ve bunu müthiş bir medeniyet olarak önümüze sunmuş. Birçokları da kendini zeki sanıp Bati medeniyetini gerçek insan hakkı savunucusu,bilimin ve ilerlemenin rehberi sayıp aşağılık kompleksine kapılmış. Eleştiriyorum sanmış birçokları bu sistemi alkışlayarak.

  Demek ki bu olmamış, dünyanın hali ortada, tek bir kaynak dahi vermeme gerek yok, herkesin malumu. Demek ki rasyonel akıl bu kadar gelişebiliyor.Demek ki modern bilim dogmalara takılarak zaman ve kaynak israfına başlamış ve abartmış. Demek ki en iyi hukuk bu değilmiş. hukukun ve bilimin egosu varmış ve bir çok insanları kandırmış. En tehlikelisi de, önümüze sunulmuyor gibi görünüp aslında sunulan ve sorgulayarak ulaştığımızı sandığımız şeylermiş,zihin aslında hapismiş. Medyaya,günlük hayata hapismiş.

Rasyonalite tek başına bir anlam ifade etmiyor gerçekten,finalde diyalektik düşünceyi de reddediyorum, zıtlıklar birbirini var etmez, denge her şeyi var eder. Rasyonalite ve her türlü maneviyat da dengeli bir biçimde harmanlandığında ancak mükemmeli var eder. Mükemmele ne derece yaklaşılacağı da, yapılacak harmanın oranlarıyla ve somut gerçeklere uyumuyla ortaya çıkar.Her harman, her oran her an aynı sonucu vermez,bu da bir denge işidir.

Elbette bu denge için, ilk iş olarak bilim kendi dogmatikliğinden kurtulmalı,hakim medyanın zihnimize pompaladığı ve mutlak doğruymuş gibi görünen olgular sorgulanmalı ve gerçek ilerleme için hukuk,egosundan ve en temelde sistemin temelinde var ettiği düzenin sahip olduğu hukukun kendi egosundan kurtulması gerekir. Bunun içinde her birey, yontulmuş beynini müthiş bir sanat eseri görmekten geri durmalı, kendi egosuyla dengeli bir biçimde, uygun bir harmanla hesap görmelidir.
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder