FETHİ ’YE…
Derse 5 dakika vardı.
Sigaramın yarısı bile bitmemişken son bi fırt daha çektim ve küllüğe attım.
Aslında bitirirdim ama Mustafa hoca 1 dakika bile geç kalsa almıyor kimseyi.
Sırf onun dersine yetişebilmek için arabayla çıkıyorum. Hatta bu sabah derse
yetişmeye çalışırken emniyet kemeri takmadığım için ceza bile yedim. Ceza da
bir depo benzin parası amına koyim. Sanırsın ülkeyi doğu ve batı olmak üzere
ikiye ayırıyoruz! Altı üstü bi emniyet kemeri takmadım lan. Hem kaç kişiyi
kurtarmış ki anasını satayım kemer şu güne kadar? (aslında çözüm basit:
Sınıfa gidene kadar size
kendimi tanıtayım. Ben, Emin Doğru. 3. sınıf gazetecilik öğrencisiyim. Gittiğim
üniversiteye girebilmek için 1 yıl açıkta bekleyip ders çalıştım anca o şekilde
puanımı yetirebildim ama bu çabalarıma değdi. Kesinlikle Türkiye’deki en iyi
bir-iki okul arasına girer.
Zararlı
alışkanlığım pek yoktur, günde bir paket sigaram var ama o kadarı hangimizde
yok ki zaten.. Ha, zararlı alışkanlık mı dersiniz başka bir şey mi dersiniz
bilemem ama biraz da kiloluyumdur üzerinize afiyet. Ne denesem bu kiloyu
veremedim. Spor, diyet, ilaç, oruç, akupunktur.. Yok! Hiçbiri fayda etmedi.
Amaaan etmezse etmesin. Erkek dediğinde zaten kilo şart. Hastalığa davetiye
resmen.
Sınıfın olduğu kata ulaştım,
hoca sınıfa benden daha yakındı. İçime hüseyn bold kaçmışçasına bir çabayla
hocayı geçtim ve sınıfa girdim. Gerçi ders mers pek sallamazdım ama bu derste
şakaya gelmezdi şimdi, anarşikronizm de bir yere kadar. Hoca içeri girdiğinde
beni gösteriyordu. “Sen!” dedi “Sen sen.. Adın ne senin?”. Söyledim adımı
hocanın ne diyeceğini merak ederek. “Çıkar mısın dışarı Emin” dedi Mustafa
hoca. E peki niye?
“Bakma
suratıma öyle aval aval. Lise mi sandın sen burayı? Sınıfa koştura
koştura giremezsin. Dışarı!”
Çıkmak
mecburi oldu tabi. Çıkarken de kapıyı epey sertçe çarptım ki kızdığım
anlaşılsın.
Böyle durumlarda onca insanın içinde aşağılandığını
hissediyorsun ama aynı olay başka birinin başına gelse hiç umrunda da olmuyor.
Süje kendin olduğun için herkesin umrundaymış gibi hissediyorsun. Tıpkı senin
umrunda olmayan şeyi hiç kimsenin umrunda değilmiş sanmandaki gibi. Bir nevi
egoizm de denilebilir. Neyse ne işte.
Niye gelmiştim ki okula zaten. Ders
dinleyeceğim yoktu nasıl olsa. Sırf bir-iki arkadaş göreyim de canım sıkılmasın
işte.. Ders notlarını nasıl olsa sınıftaki kızlardan falan alıyorum.
İkinci derse girsem mi acaba diye düşündüm. Bu bunak nasıl
olsa bitirir dersi erkenden, ben de eve gideyim bari.
Köşedeki bakkala uğradım önce. Bi
Parliament istedim.
“Sen bu
kiloyla bi de sigara mı içiyon yeaauv heh heh”
Çok
komiksin amk malı çok komiksin.
“Hehe valla
abi başladık bi kere bırakamıyoruz” Şu cümlemdeki yapmacıklığımı ben de
biliyordum o da biliyordu. Bu yüzden olacak, başka bir şey söylemedi.
“Borcum
nedir?”
“9.50”
“Buyur abi”
Gittim otoparka, arabaya oturdum.
Bir sigara yaktım. O sigara bitene kadar da çalıştırmadım arabayı. Sırf
sinirim geçsin biraz diye müzik bile açmadım. Sigara bitince arabayı çalıştırıp
yola koyuldum. Sinirim de sigaranın etkisiyle epey azalmıştı. Sigara ömrümü 10
yıl eksiltecekse 20 yıl artırıyor lan. Ne zaman bir şeye sinir yapsam veya
üzülsem kafama takmıyorum, tak yakıyorum bir sigara, strestir sinirdir hiçbir
şeyim kalmıyor. Lise 2’de başladım sigaraya ve o zamandan beri en kadim
dostumdur. Bak yine canım çekti yakayım bi tane daha..
...
...
...
“AH! LAN! HASSİKTİR! LAN!!
L..!”
...
...
...

Uyumuşum. Daha doğrusu uyur gibi bir
halim vardı. Hani anneniz veya babanız durduk yere uyur, uyandırınca da
uyuduğunu inkar eder ya onun gibi bir uykuydu bu.
Yatağın ucunda ki hemşire
serumu değiştirdi, hayal meyal annemi ve babamı gördüm, bir şey konuşuyorlardı ama gözlerimi aralayınca
sustular, “erken, sunmak, araba” kelimelerini duyduğumu sandım, serum değişti
değişmesine de..
Uyuduğunun
farkında olmak çok ilginç bir iş. Normalde 4 saniyelik kıymetli rüyalarda bunun
farkına varınca uyanılır, lan bu sefer biliyorum işte, uyuyorum, gerçekte
merçekte değilim de, kalkmak yemiyor. Olmuyor bir türlü. Neyse, rüya görmeye
devam.
Gördüğüm şey rüya mıydı şimdi?
Şimdiye kadar gördüğüm rüyalar Flash TV’deki ruhlu cinli skeçlerden bile daha
sürrealistti. Hepsi. Ama bu seferki resmen anı
gibi bir şeydi. Ve muhtemelen anıydı da. Okuldan çıkmışım, ağzımda sigara ile
araba sürüyorum. Tam ana caddeye çıkacakken sigaranın külü bacağıma düşüyor.
Küfür falan ediyorum, hemen arkasından da bir arabaya çarpıyorum. Öyle aman
aman bir çarpışma değil. Cam bile kırılmıyor. Öne doğru savruluyorum. Hızla açılan
hava yastığı göğsüme bir darbe indiriyor ve göğsümden “kıt” diye bir ses
geliyor. Orada bitiveriyor rüya. N’oldu ki şimdi? Hastanede olmamın sebebi bu
muydu?
Niye buradaydım? Çünkü sigara
içiyordum. Hani şu kadim dostum dediğim sigara. Niye buradaydım? Çünkü emniyet
kemerimi takmıyordum. Hani şu kaç kişiyi kurtarmış ki dediğim emniyet kemeri.
Niye buradaydım? Çünkü şişmandım. Hani şu her erkeğe şart ve SAĞLIK göstergesi
olan kilo var ya, işte onun yüzünden HASTANEdeydim.
Bu an, kişisel
nirvana anımdı sanırım, başladım münker ve nekir rolünü oynamaya, mezarda yatan
bendim , melekler mantığım ve zihnim.
Kemer takmak gereksiz derdim, her
muhabbeti açıldığında nehre düşen ve kemeri sıkıştığı için boğulan
amcadan bahsederdim ki böyle bir şey okumamış veya duymamıştım, olsun. Olabilir
miydi bu? Olabilirdi. Öyleyse olmuştu. Kendimi yaptığım ve yapmadığım şeylerde
en doğrusunu bildiğime inandırmıştım. Aslına bakılırsa bunu herkes yapıy.. Bak
hala da yapıyorum aynı şeyi.
Kemer şimdiye kadar kaç kişiyi kurtarmış demiştim. Beni
kurtaracaktı. Başkası sınıftan atılınca hiç umrunda olmaz ama sen atıldığında
herkesin umrundaymış gibi hissedersin ya, bu da öyle işte. Benim başıma gelene
kadar zerre umrumda olmadı, zira ölen ben değildim. Şimdi ise benim. Henüz
ölmedim ama ölmediğime emin bile olamıyorken ne kadar yaşıyor olabilirim ki?
Rüyadaydım,
beynimin derinliklerinde, herhalde savunma mekanizmalarına yakın bir yerlerde
olacaktım ki bunları düşünebiliyordum, insan bazen kusurlu veya yanlış olduğunu
bildiği bir davranışı yaptığı halde buna karşı
laflar eder, karşıt tepki geliştirme diyorlar ondan işte. Meğer öyle bir
şey yapıyormuşum lan galiba, cidden.
Gelelim sigaraya. Kadim dostum. Sağ
ol lan. Düştüğüm hale bak. Daha
4 -5 gün önce, belki 20 gün belki de 800 gün önce, babam tepemde hayıflanırken,
babama 87 yıl yaşayan dedemin abisi örneğini vermiştim. Ardından babamın en yakın
arkadaşlarından olan Murat abinin 36 yaşındayken hiç sigara alkol kullanmamış
olmasına rağmen öldüğünden bahsedip finali yapmıştım. Babam bir şeyler diyecek
olduysa da hatırlamıyorum, dinlemedim. Ulan gözümü açıp bir bakmadım ki. Babam,
amcasını kaç defa hastaneye kendi elleriyle götürdü, kaç defa kan bulmaya
gittik sağdan soldan. Hepsi de sigaradan oldu amına koyim hepsi. Bu tarz
şeylerde ömür değil yaşam kalitesi önemliymiş demek ki..Adamın sağlıklı gününü
hatırlamıyorum lan oldum olası, neyine yaşıyor bu adam, yaşıyormuş, sevsinler…
Bak uyku iyi demiştim, biraz uyudum
zihnim açıldı. Sahi dedem, annemin babası, ben 2 yaşındayken ölmüş. Hayal meyal
hatırlıyorum. 57’sinde gitti adam. Sünnet sayılır ehehe tövbestağfurullah. Herkes
sebepsiz yere gitti demişti. Sebepsiz olur mu lan? Sebep gözünüzün önünde.
Göbek heralde. Göbek. Hıyara gölge yapan.Bu adam da döneminin trendine uyup her
gün tütün sarar içerdi, sık sık kendisine benzetilmemden de çıkarabileceğim
üzere yemiş yemiş sıçmamış tipinde bir adamdı rahmetli. Neden kalp krizi
geçirmiş olabilir acaba, allah allah? Daya sigarayı, ye kıtlıktan çıkmış gibi,
sonra aniden git.. Yok lan öyle bir dünya. Yavaş yavaş götürmüş kendini işte.
Neden buradaydım? Bunu
sorgulayarak, daha doğrusu buna dürüstçe cevap vererek kendimin ne kadar
çelişkili bir yaratık olduğunu keşfedivermiştim. Aslında sırf canımın
istemediğini yapmamak , veya sırf irademe sahip olamadığım için bir şeyden
vazgeçememek gibi şeyleri meşru göstermek için farkında olmadan mazeret üstüne
mazeret bulmuştum hep. Üstüne üstlük bunlar entel görünen birkaç cümleyle
hararetle savunmuş, farklı olduğumu vurgulamış, tersini düşünenlere akılsız
muamelesi yapmıştım.
Yavaş yavaş
tüm bu yanılgılarım aklıma gelmeye başladı. Bahis oyunları oynardım. Ne boş
işlermiş ya. “İhtimal her zaman kasadan yanadır” ilkesini gözümün önüne almak
bile istememişim. Bahisin kurallarını bldiğimi düşünmüştüm oysa ki her zaman.
Yemek paramı Arsenal’e niye basıyorum amına koyim ben ya? Arsenal’de oynayan
adamların kendilerine iki apartman daha alabilmesi için tezgah hepsi işte lan.
Nasıl bunu göremez lan insan? Hadi
diyelim kazandım , 100 kuponumdan biri tutsa, onun parasını yine bahiste
kaybedecektim ki, ne iş, oyna,kaybet, oyna kazan ve kaybet, döngü bu.
Ben hiç gazeteci olmak da istememiştim aslında. Puanım
buraya yetti. Tamam, Türkiye’nin en iyi okullarından olduğu şüphesiz ama
isterse intergalaktik seviyede bir üniversite olsun, BEN GAZETECİ OLMAK
İSTEMİYORUM. Nokta. Ben istemediğim bölümü istediğim kadar okuyayım, o üniversite
benim için rakip takım taraftarlarının arasında maç izlemek gibi bir şeydir. En
güzel durumda bile sevinemezsin ya, en iyisi de olsa sevemem ben o
üniversiteyi.
Ulan amma
çok konuştum ha. Ben anlatmaktan sıkıldım sen okumaktan sıkılmadın. Eyvallah
kardeşim.
Öldüm mü
yaşıyor muyum bilmiyorum ama ölmek böyle bir şeyse yaşamak, yaşamak böyle bir
şeyse ölmek istiyorum.
Tam da
bunları düşündükten sonra bir hareketlenme oldu bende. Terlemeye başladım. Ter
gözüme giriyor ve hiç acı çekmiyormuşum gibi bir de gözüm yanıyordu. Aletler
hızlı hızlı ötmeye başladı. Leş gibi bir şey kokmaya başladı. Vücudum komple
yanıyordu sanki. Nöbet geçiriyor olmalıydım. Suya düşmüş eti yemeye giden
piranalar gibi doktorlar başıma toplandı. Ağzıma yarı yumuşak bir şey koydular,
sanıyorum dilimi ısırmamam için. Daha doktor elini ağzımdan çıkarmadan kustum.
Kusunca hareketim sona erdi. Epey umutlanmıştım bu sefer ölürüm diye ama yine
olmadı. Yine beraberiz kendim. Of çıldırmak üzereyim ya, tam da oluveriyordu.
Nasıl oldu bilmiyorum ama bilincim kapandı bir süreliğine. Dışarıdan bakan için
zaten uzun bir süredir kapalıydı da benim için yeni bir durum bu. Akşam saat 9
gibi uyandım. Etrafıma şöyle bir göz attım. Gözlerimi kapatmak zorunda kaldım.
Neden pasparlak beyaz yaparlar şu anasını sattığımın yerlerini ya? Boğazım
kurumuş, yanımdaki komidinde duran suyu içtim. Her tarafım halsizlikten kırılır
gibiydi. Her tarafıma bir kablo bağlanmış, kimisinin içinden su geçiyor kimisi
göğsüme bantlanmış.. Film klişesi olmamak için çıkarmadım o kabloların
hiçbirini vücudumdan. Bu konuda sabırlıyımdır. Arkamdaki duvarda bulunan
kırmızı düğmeye bastım. 10 saniye geçmeden bir doktor kapıyı hızla açıp girdi
içeri. Kapıdan kafasını çıkarıp bir hasta bakıcı gelmesini istedi. Camdan dayımı
görebiliyordum. Annem de dayımın omzuna kafasını yaslamış uyuyordu. Saate baktım, dijital saatte önce hava
sıcaklığını gördüm –bir kere de ilk baktığımda saati göreyim şunlarda ya- sonra
21.19’u gördüm. Annem bu saatte uyumazdı. İki-üç gündür hastanedeydim demek ki.
Dayım hemen
kafasını kaldırdı doktora baktı. Annemi uyandırmak için ağzını açtı ve anında
sustu. Bana ne oldu bilmiyorum ama dayımın annemi boş yere umutlandırmak
istemiyor gibi bir hali vardı.
Doktora
sordum ne kadar zamandır burada olduğumu. “İki gün daha sabretseydiniz bir yıl
olacaktı, 4 Aralık’ta geldiniz, bugün 29 Aralık dedi. Anlamamış gibi yapınca
anlamlı anlamlı güldü, he amk he, komadan yeni uyandık diye norönlarımın
%92’sini kaybettim. Anladık işte, Espri mi lan sanki yaptığın, gülmemi
bekliyosun bi de yavşak herif, yüzüne manasız ve manalı baktım.
Neyse dedi.
Sigara aldığım bakkal ilk yardım biliyormuş ta ilk müdahaleyi yapmış, ne tesadüfse ordan geçiyormuş,o kurtarmış beni, doktor öyle dedi.
Sigara aldığım bakkal ilk yardım biliyormuş ta ilk müdahaleyi yapmış, ne tesadüfse ordan geçiyormuş,o kurtarmış beni, doktor öyle dedi.
Sonraki 15
dakikada doktor gerekli testleri yaptı. İşte yok parmağını şuklat, bir iki
matematik sorusu falan..
Yorgunluk, insanlık hali, yine uyumuşum lan. Bu sefer
beynime özet geçmesini dikte etmiş olacağım ki, kısa kısa anlar geçti aklımdan,
şişmanlığın tetiklediği hastalıkları ve bunlarla ilgili ornaları veren bir
gazete haberi sayfası ( aklımda yer ettiğine göre etkilenişim ama hiç hatırımda
yoktu, hep kilo iyidir deyip bahane bulmuştum), sigara paketinin üstünde ki
ziftli akciğerler, hiç anlam veremediğim şekilde bizim üniversitenin hukuk
fakültesinin kapısı (harbi bu ne alakaydı lan, hukuk okunur mu lan , kalın
kalın kitaplar bitmez onlar deyip dururdum ) , kaza anım, beyaz bir ışık ve
sahne.
Uyandım, terliydim, ama sağlığım sıhhatim yerindeydi .
Aldılar beni, annem-babam- dayım. Eve gittim, uzandım, bir hafta istirahatten
sonra okula gitme vaktim gelmişti.
.. Pazartesi ilk ders 11.00’deydi. Mustafa Hoca’nın dersi.
9.30’da çıktım evden. Çıkmadan önce annem emniyet kemeri takmamı sıkı sıkı
tembihledi. Başına gelenlerin hepsinin onu takmadığım için olduğunu söylüyor.
Bir kere olur o.
Biip Biip ötmesin diye arkamdan geçirdim kemeri, okula
sürdüm arabayı. Park ettim. Bakkala girdim. Hatırlamadı beni bakkal. “Abi”
dedim “Çok teşekkür ederim, beni hayata döndürmüşsün”
“Yav yiğenim, boynumuzun borcu ne demek.. Daha dikkatli
olursun bundan sonra” dedi. Tekrar tekrar teşekkür ettim. Başka bir müşteri
daha girdi. “Abi” dedim “ben seni daha fazla meşgul etmeyeyim, bi paket
Parliament verebilir misin?”
*savunma mekanizmaları için : http://www.psikonet.com/konu.asp?kid=126
Written by: Doğan&Mertcan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder